Son Yayınlar

Cahiliye Dönemi Araplarında Üstün Varlık İnancı



İslam öncesi dönemde, sadece belirli merkezlerde odaklanan çeşitli Yahudi ve Hıristiyan guruplar bir tarafa, çok tanrıcı­lık ve paganizm kuzeyden güneye bütün Arap Yarımadası'nda yaygın şekilde görülmekteydi. Özellikle Orta Arabistan'ın gö­çebe ve yarı göçebe kabileleri arasında politeizm ve buna bağlı olarak paganizm hakim unsurlardı. Dünyanın diğer birçok politeist kültüründe olduğu gibi, Cahiliye dönemi Arap politeizminde de bir üstün varlık ve bu varlıkla insanlar arasında adeta aracılık görevini üstlenmiş olan ikinci dereceden ulühiyetler mevcuttu. Cahiliye dönemi Araplarının Allah'a inandıkları ve Allah'ın varlığını inkar etmedikleri bilinmektedir. Hatta onların Allah'ın yerin ve göğün yaratıcısı olduğu, güneşi ve ayı insanların hizmetine verdiği, gökten yağmur yağdırıp yeryüzüne bereket verdiği gibi hususları kabul ettiklerini de Kur'an bizlere haber veriyor.17 Cahiliye dönemi Arapları bu üstün varlık adına yemin etmekte, ıs ona atfen "Abdullah" gibi şahıs isimleri kullanmaktaydılar. Allah adına kesilen şeylerin yenilmeyeceğine inanmakta; ıs yine bazı hayvanlardan ve ekinlerden Allah'a paylar ayırmaktaydılar.20 Ayrıca belirli durumlardaki bazı hayvanları tanrılarına adanmış bir adak olarak değerlendirip başıboş salıvermekte ve bunların etinden sütünden vs. yararlanmayı caiz görmemekte ve bu geleneğin Allah'ın emri olduğunu düşünmekteydiler.2ı Yine onlar, cinler gibi bazı metafızik varlıklarla tapındıkları bazı putlarını "Allah'ın oğulları ve kızları" şeklinde nitelemekteydiler. 22 Örneğin Lat, Uzza ve Menat, Araplarca "Allah'ın kızları" olarak isimlendirilmekteydi. Büyük ihtimalle Araplar "Allah'ın kızları" deyimini "ilahi varlıklar" anlamında kullanmaktaydılar.

Cahiliye dönemi Arapları inanç sistemlerinde yer verdikleri bu üstün varlığın sıradan varlıklar olan insanlarla doğrudan ilgilenmeyecek kadar yüce ve aşkın olduğuna inanırlardı. Onlara göre bu üstün varlık yani Allah; her şeyi yaratan, evrendeki bazı olaylara düzen veren, ancak bundan sonra yüceliğinden dolayı bütün evrenden, alemden ve insandan elini eteğini çeken -haşa- emekliye ayrılmış bir Tann (Mircae Eliade'nin ifadesiyle deus otiesus) gibidir. Cahiliye Araplarının inancına göre ancak birtakım aracılar vasıtasıyla bu üstün güçle, Allah'la irtibat kurmak, ona yönelip dua etmek veya ondan yardım dileyebilmek mümkündü. İnsanlarla yüce varlık arasında iletişim kuran ve onun katında şefaatçi olacağına inanılan bu aracılar ikinci dereceden tanrısal varlıklar olan çeşitli metafizik varlıklardı.23 Aynca rahipler, kabile reisleri vb. eşraftan güçlü kişiler de bulundukları sosyal mevkilerinden dolayı Allah'a daha yakın ve dolayısıyla Allah ile sıradan insanlar arasında aracılık yapma yetkisine sahip 'kimseler olarak görülüyordu. Onlar bu hastalıklı inanç ve düşünceleri nedeniyle Allah'a birçok şeyi ortak koşuyor, atalarının sapkınlarını, gelenek ve göreneklerini körü körüne izliyorlardı. 24 Kur'an, Cahiliye Araplarının Allah'la ilgili bu inanç ve kanaatlerine yönelik olarak

"Allah'ı gereği gibi takdir edememek" tespitini yapmaktadır: Allah'ı gereği gibi takdir edemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bü­tünüyle O'nun elindedir; gökler sağ eliyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklanndan münezzehtir, yücedir. 25 

Cahiliye dönemi Arapları üstün güç olan Allah'ı soyut bir varlık olarak değerlendirip onun herhangi bir suret ya da temsilinin yapılmasını uygun görmüyorlardı. Zira onlara göre Allah her tür muhayyileden ve timsalden münezzehti. Ancak kendilerini Allah'a yakınlaştıran diğer uhlhiyetleri ise çeşitli şekillerde müşahhas olarak temsil etmek mümkündü. Sayısı oldukça fazla olan bu aracı varlıklar kuzeyden güneye bütün Hicaz bölgesinde yaygın şekilde bulunmaktaydı. İslam tarihi kaynaklarının verdiği bilgilere göre her kabilenin tazimde bulunduğu birden çok ulühiyeti ve bunları temsil eden putları vardı. Bununla birlikte her kabilede kabilenin koruyucu ve kollayıcı gücü olduğuna inanılan belirli bir ulühiyet ön plana çıkmaktaydı. Örneğin Kureyş kabilesinde Hubel, Sakif kabilesinde Llt, Dılmetülcendel bölgesinde ise Ved ön plana çıkmaktaydı. Bununla birlikte diğer putlar da tapınma objesi olarak tazim görmekteydi. Esasen bu durum, Ortadoğu bölgesindeki birçok kadim yerleşim merkezinin ortak bir özelli­ ği olarak bilinmektedir. Öyle ki Sümer, Asur ve Babillilerden Eski Mısırlılara kadar birçok toplumda yerleşim merkezlerinde belirli tanrısal varlıklar ön plana çıkarılmış, ancak bununla birlikte diğer ulılhiyetlere tazim de devam etmiştir. Örneğin Asur Babil döneminde Harran şehrinin yüce tanrısı ay tanrı­ sı Sin'dir; bunun yanı sıra Şamaş, İştar ve diğer ulılhiyetler de tanrılar panteonunun diğer unsurları olarak Eski Harran putperestlerinin inanç ve ibadetlerinde tazim edilen unsurlar olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir


17 Bk. Mürrıinun 84 , 86, 88; Ankebüt 61, 63; Zuhruf 87
18 Bk. En'am 109. 19 "Eğer Allah'ın ayetlerine iman ediyorsanız. Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin. Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyijlerine uya· rak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir." En'am 1 18-1 19. 20 Bk. En'am 136- 139. 21 "Allah Bahire'den Sdibe'den Vasfle'den ve Ham'dan hiç birini (meşru) kılmamıştır. Ancak inkar edenler, Allah'a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmez." Mfüde 1 03. Bunlardan Bahire: beş yavru veren, beşinci batın yavrusu erkek (ya da dişi) olan devenin, faydalanılınaktan vazgeçilerek kulağının yarılıp salıverilmesidir. Sfilbe: dertten kurtuluş adağı olarak bir hayvanın faydalanılmaktan vazgeçilip putlara adanarak salıverilmesi; Vasile ise koyunun dişi doğurursa kendilerinin, erkek doğurursa tannlannın olması, erkekli dişili ikiz doğurması halinde dişiden dolayı erkek hayvanın da kurban edilmemesidir. Ham ise, on batın döl veren erkek devenin sırtına yük vurulmaması, başıboş bırakılarak yayılması ve su içmesinin engellenmemesidir. 22 "Cinleri Allah'a ortak kıldılar. Onları da O (Allah) yarattı. İlimleri olmaksı­ zın, "O'nun oğullan ve kızlan var/" yalanını uydurdular. O Sübhan'dır (her şeyden münezzehtir}, vasiflandırdıklan şeylerden yücedir." En'am 1 00.
23 Bk. Zümer 3, 43-44: Yunus 18. 24 "Onlara, "Allah'a ve Resulüne gelin!" denildiğinde onlw, "Babalanmızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter!" derler. Peki, babalan bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?" Mfüde 1 04. 25 Zümer 67. Ayrıca bk. Hace 74

Hiç yorum yok