Yıldırım Bayezid'ın İçki İçme Hadisesi Üzerine
Osmanlı tarihçilerine göre,
güzelliğiyle sultanı kendisine aşık eden Olivera, onun kötü alışkanlıklar
edinip, devlet işlerini boşlamasına neden olmuştur (Mehmed Neşrî 1995: 333,
Aşık Paşazade 2010: 341, Edirneli Oruç Bey: 52, İbn Kemal 2000: 313-319, İdris-i
Bitlisî 2008: 61-65, Hoca Sadettin Efendi 1974: 209-210, Müneccimbaşı Ahmed
Dede: 137). On altıncı yüzyıl tarihçilerinden Peçevî’nin tabiriyle “âdâb-ı
selatinden bî-haber kâfirin kızı” [sultanların disiplininden habersiz bir kafir
kızı] olan Olivera, Bayezid’in Osmanlı tarihlerinde ağır şekilde eleştirilen
içkili eğlencelerinin sorumlusudur. Mehmed Neşrî (1995: 333) sultanın içkili
eğlence biçimini Olivera’dan öğrendiğini kaydeder; “Ve Sultan Bayezid şarab
içüb sohbet itmeği Laz kızından öğrendi. Yoksa ol vakte değin nesl-i Osman her
giz şarab içmiş değüldi.” Benzer ifadeler kullanan Aşık Paşazade (2010: 341),
Çandarlı Ali Paşa’nın Olivera’nın suç ortağı olduğunu ilan eder; “Bâyezîd Han
sohbet esbâbını Laz Kızından öğrendi, Ali Paşa mu’avenetiyle: şarâb u hem kebâb
meclis kuruldı / Kâfir kızı gelüp kadeh sürüldi. ‘Alî Paşa didi Han anı gözle /
Ki ne meclis bu sohbetde olundı. Şarâb içmegine Han Bâyezîd’ün ‘Alî Paşa kâfir
kızı bulundı”. On altıncı yüzyıl müellilerinden Hoca Sadettin Efendi (1974:
209-210), Bayezid ile Olivera’nın evliliğini ibretlik bir hikâye gibi sunar;
[Oliviera] güzeller göğünde yeni doğan ay gibi parmakla
gösterilir, gülistanda yeni boy atmış taze bir gonca gibi övülürdü. Peri
suretindeki bu kızın parıldayan saçları gönüller için tuzak, amber gibi kokular
saçan ağzı dertlerin acılığını kesen deva, tazelikten alacağını almış, melek
yüzlü bir dilber idi. Onun güzelliğinin şöhreti, cihan padişahlarının
kulaklarına ulaşmış, sevinçler getirecek birleşme dileği her birinin başlıca
isteği olmuştu. Vlakoğlu [Stefan Lazarevic] bu kızın ülkeler padişahına armağan
edilmesini, otağında hizmete koşulmasının yerinde olacağını düşünerek, dileğini
belirtmiş, padişahın haremi için bu yola söz kestiğini açıklamıştı. Yüce
yaradılışlı padişah da gençliğinin verdiği hızla, bu işin bir an önce
bitirilmesi için güvenilir emektarlarını salık bağında yetiştirilmiş, ifet
örtüsüyle örtünmüş güzeli alıp getirmek üzere göndermişti. Vlakoğlu da
çeyizini, çemenini düzerek, pek değerli eşyalar ve hesapsız mal ile hemşiresini
sultanın otağına yolcu etmişti. (…) Dolunaylar kadar güzel olan gelin, yıldızı
parlak padi- şahın önünde cilvelenmeye başlayınca yiğit sultan, gönülleri
kendine bağlayan bu güzelin zülfünün tellerine öyle bir dolandı ki, çevrede ne
kadar ince hesapla uğraşan akıllı varsa, bunu çözmeye çalıştı da bir sonuç
alamadı. Yemekler, içki alemleri, sohbet demleri sürüp gitti ve gönül hanesine
muhabbet tohumları ekildi. Padişah, memleket konularından el çekti, ol zülfü
kafirin sözüne bağlandı, birkaç gün adeta padişahlığını unuttu… gece ve
gündüz o ak gerdanın, işveli dilberin sohbetini tek dilek bilip… keyif verici,
yasaklanan yiyecek içeceklerin tüm yasakçısı iken, Tanrı rızasını şaşıran
arzuları dinleyip, atalarının ele almadıkları al renkli kadehi, gönül götüren
dilberin ısrarlarına kanarak yudumladı…
Osmanlı kaynaklarına tümüyle
güvenerek Bayezid’in içki alışkanlığını Olivera’ya atfetmek mümkün değildir
(Emecen 2014: 78). Bayezid’in bu durumunun Olivera ile evliliğinden öncesine
dayandığına ileri süren Lowry (2010: 31-32), 1391 yılında Yıldırım Bayezid ile
birlikte bir Anadolu seferine katılmak zorunda kalan Bizans İmparatoru II.
Manuel Palaeologus’un kayıtlarına dikkat çeker. Manuel, katılmak durumunda
kaldığı içkili eğlenceleri sıkılgan bir ifadeyle dile getirmektedir: “…Her
şeyin üzerine, günlük avlanmalardan, yemek sırasında ve sonrasındaki
aşırılılıklardan, şaklaban kalabalığından, lüt- çü sürüsünden, şarkıcılardan
oluşan korolardan, dansçı güruhundan, zil şıngırtısından ve sert şarabın
ardından gelen anlamsız kahkahadan bahsetmemeli miyiz? Bütün bunlardan acı
çeken birinin aklını kaçırmaması mümkün mü?” (Dennis 1977: 50-51). Aynı sefer
sırasında hocası Cydones’e yazdığı mektubu sonlandırırken, yine böyle bir
eğlence oturumu için Yıldırım Bayezid’in huzuruna davet edildiğini
söylemektedir: “…Sanırım yine yemekten önce birkaç kadeh içmek ve midemizi
altın kupa ve kase koleksiyonundan şarapla doldurmaya zorlamak istiyor” (Dennis
1977: 48, Barker 1969: 93). Manuel’in1391 tarihli kayıtlarından yola çıkan Lowry,
Olivera ile Bayezid’in nikâhının çoğu kaynağın iddia ettiği gibi 1390 yılında
değil, ancak Imber’in (1990:42-43) iddia ettiği gibi 1392 yılında yapıldığını
kabul etmektedir. Lowry’nin Bayezid’in içki alışkanlığının Olivera’dan öncesine
dayandığına dair görüşü, şehzadeliği sırasında Kütahya’da düzenlediği
eğlenceler ile desteklenebilir (Bayezid’in Kütahya’da bulunduğu döneme ilişkin
detaylı bilgi; İnalcık 2011: 75).
Bayezid’in saltanatı döneminde
süregelen ve özellikle erkeklerin katılımıyla gerçekleşen içkili eğlencelere
Olivera’nın iştirak edip etmediğine dair net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak,
Ortaçağ Sırp kültüründe evli bir kadının, erkeklerin yanında konuşması dahi hoş
karşılanmazken (Šlijivić-Šimšić 1980:46), bu gelenekten gelen Olivera’nın eğlence
toplantılarının başlıca azmettiricisi olduğunu söylemek güçtür.
Osmanlı tarihçilerinin Bayezid’in
içkili eğlenceleri konusunda ağız birliği ederek Olivera’yı suçlaması, büyük
ölçüde evliliği boyunca kendi dinini muhaaza etmesinden dolayı olmalıdır.
Aşıkpaşazade’nin “kız kendi töresince dura geldi” şeklinde ifade ettiği gibi,
Bayezid, Olivera’ya dinini değiştirmesine dair herhangi bir baskıda bulunmamış
ve bir Hıristiyan olarak Osmanlı sarayında yaşamına müsaade etmiştir. Bu durum,
Bayezid’in aykırı eğlence tutkusunu açıklamak için bir araç olmuştur.
Kur’an’da Müslüman olmayan kadınlar
ile onlar iman etmedikçe evlenmeyi yasaklayan ayet bulunmaktadır; “Allah’a
ortak koşan kadınlarla, iman etmedikçe evlenmeyin! Allah’a ortak koşan bir
kadın sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş bir cariye her halde ondan daha
hayırlıdır. (…) Onlar, sizi ateşe davet ederler (…)” (Ku’ran 2/221). Bu ayete
rağmen, Ehl-i kitap olmak şartıyla gayrimüslim bir kadınla evlenmek Osmanlı
ortamında garip karşılanmamaktaydı (Beydilli 2017: 388). Nitekim Orhan Bey ile
evlenmiş olan VI. İonnes Kantakuzenos’un kızı hedora (Nicol 2016: 252, Uluçay
2001: 5) ve II. Murad ile evlenen Mara Branković (Beydilli 2017: 383-412),
Osmanlı sarayında kendi dinlerini muhafaza eden Hristiyan prenseslerdi. Ne
hedora, ne de Mara Branković, Olivera gibi Osmanlı müellilerinin
eleştirilerinin odağı olmadı. Oysa Olivera, her zaman Bayezid’i günaha iten,
yani ayette belirtildiği şekliyle “ateşe davet eden” olarak görüldü.
Olivera, öylesine günah keçisi olmuştur
ki, Osmanlı ordusunun hezimeti ve Bayezid’in esareti ile sonuçlanan Ankara
Savaşı dahi onunla ilişkilendirilmiştir. Bayezid’i “bu dinsiz kral kızına
duyduğu aşırı yakınlık yüzünden bir süre devlet yönetiminden el çekti. Sevimsiz
kadının her türlü hayırdan uzaklaştırması ile, Allah’ın emirlerini unuttu.
Atalarının kullanmadığı şarabı, yine o uğursuzun teşvikiyle içmeye alıştı”
sözleriyle eleştiren on yedinci yüzyıl müellilerinden Bostanzade Yahya
Efendi’ye göre, Ankara Savaşı’nda yaşanan felaketin nedenleri arasında Olivera
da yer almaktadır; “Timurlenk olayına üç şey sebep olmuştur: Biri içki içmek;
ikincisi haram kabdan yemek, üçüncüsü ise Las Kralı’nın kızın almak. Bu sonuncu
sebeple ilgili olmak üzere, Timur olayı sırasında, akrabası sayılan yere batası
dinsizlere başvurup yardım bile istemiştir!” (Bostanzade Yahya Efendi 1978: 44,
47).
Keskin, M. Ç. (2017). Osmanlı Sarayı’nda Bir Sırp Prenses:Mileva Olivera Lazarevic. Bilig(82), 269.
Hiç yorum yok